28 Eylül 2013 Cumartesi

İki İnceleme Birden: AM / Rewind the Film

9.2/10
21. yüzyılın müzik gurusu, harika şarkı sözleri üreten Alex Turner ve ekibi her albümleriyle daha bir ustalaşıyor, endüstrideki yerlerini daha bir sağlamlaştırıyorlar. Müzik sitesi NME'nin sözüne inanacak olursanız, AM son 10 yılı en iyi albümü olabilir. Bu elbette biraz abartılı bir ifade. Ama son 10 yılın en iyi albümlerinden biri olduğu muhtemelen doğrudur. Veyahut başka bir siteden alıntı yapacak olursak, "Bu gidişle birkaç yıl içinde o şaheseri çıkaracak noktaya gelirler".
Ki karşımızda gerçekten de kelimenin tam anlamıyla müthiş bir albüm var. Albümden önce yayınlanmış, üstelik başlıkları soru cümleleri olan 3 single'dan özellikle Do I Wanna Know? herkesin diline dolanmıştı. Bunlar haricinde 2 b-side parçası da (2013 ve Stop The World I Wanna Get Off With You) gayet iyiydi. Albümün geri kalanına gelirsek, tarzda ufak ve şaşırtıcı bir değişim söz konusu, bazı yerler pop ve R&B'ye çok yakın duruyor ama bu duruma aldanmayın, AM hayalkırıklığı yaratmak dışında her şeyi başarıyor. Aslında bu değişim albümün konseptine de uyuyor, zira AM ismi, grubun başharfleri değil, gece 12'den sabah 12'ye kadarki zaman zarfı... İşte bu yüzden albüm bu kadar seksi bir sound'a sahip. Geçen sene yayınlanan R U Mine?'nın ardından gelen One for the Road ve Arabella albümün daha orta-karar parçaları, ama geri kalan kısım, diğer müzisyenleri kıskandıracak kadar müthiş. I Want it All ve No. 1 Party Anthem (ki bu şarkının adıyla ruh halinin oluşturduğu tezattan, Alex'in sarkastik hislerini yine konuşturduğunu söyleyebiliriz) ilk dinleyişte insanı yakalıyor. Mad Sounds'un dinginliği ve harbiden geceleyin ateş başında dinleyebileceğiniz Fireside albümün çıtasını yükseltiyor. Ama albümün esas bombası QOTSA solisti Josh Homme'un vokallerini de içeren Knee Socks. Grubun şair John Cooper Clarke'ın şiirini yorumladığı I Wanna Be Yours'la albüm, güzel bir kapanış yapıyor. Bu noktadan sonra bize, albümü tekrar tekrar dinlemek düşüyor.

9.0/10
Galler'in yüz akı gruplardan biridir Manic Street Preachers, bu gerçeği kabul etmek lazım. Adamlar 20 küsür yıldır müzik yapıp farklı kuşakları etkilemeyi başarıyor. Ama şöyle de bir gerçek var: Grubun söz dehası üyesi Richey Edwards (en son soyadını James olarak değiştirmişti) 1994'te gizemli bir şekilde ortadan kayboldu kaybolalı, adamlar bir arayış, bir kendini bulma süreci içine girdi. Harbiden, ilk 3 albüm ne kadar hard rock-punk yelpazesindeyse, sonraki 2 albüm daha yumuşak, daha dingindi (kritiklerden iyi not aldılar); onlardan sonraki 2 çalışmalar ise birbirlerinden bağımsızdı ve tarz olarak farklı sularda dolaşıyorlardı. (ki bu albümlerden Lifeblood kötü eleştiriler de aldı) Bu süreçte eski hayranları en memnun eden kayıt şüphesiz Journal for Plague Lovers'tı, ki o da Richey'nin zamanında yazıp da hiç kullanmadığı şarkı sözlerine sahip parçalardan mürekkepti. Derken birkaç ay kadar önce Manics bir değil iki albüm haberiyle döndü. Bu kayıtların ilki, bir şarkı hariç tamamen akustik, ikincisi ise daha sert olacaktı. İşte grubun denediği imajlar listesine bir yenisini daha ekleyen o ilk albüm bu. İkinci albüm Futurology ise önümüzdeki yıla kaldı.
Ama bu albümün dinleyiciyi şaşırtan bir yanı var: Tarz olarak bu kadar ayrıksı durmasına rağmen, Rewind the Film, Manics'in yıllardır yaptığı en başarılı çalışma muhtemelen. Bütün şarkılar ilk dinleyişte insanı sarıyor ve sonraki dinleyişlerde insan şarkılara hayran kalmadan edemiyor. Albümdeki düetler (This Sullen Welsh Heart, Rewind the Film, 4 Lonely Roads) albümün esas hazineleri, hepsi de indie sahnesinde bir hit olma kapasitesine sahip. Builder of Routines, (I Miss the) Tokyo Skyline albümün diğer melankolik parçaları. Anthem for a Lost Cause, 3 Ways to See Despair ve 30 Year War da albümün hararetli parçaları. Manorbier'le çok sık olmayan bir şey oluyor ve Manics'ten enstrümental bir kayıt dinliyoruz. Bu da albümün çokça radikal yanından biri. Eğer bu kayıt, grubun kariyerinde yeni bir sayfanın başlangıcıysa, bu kesinlikle çok iyi ve tatmin ede bir başlangıç.
Dinleyin:
AM: Do I Wanna Know? - I Want It All - No. 1 Party Anthem - Knee Socks
Rewind the Film: This Sullen Welsh Heart - Rewind the Film - 4 Lonely Roads - 3 Ways to See Despair

22 Eylül 2013 Pazar

Mini İnceleme: Darmaduman

2.9/10
Darmaduman... Protest yanlarını önüne alırsak, grup bu ismi muhtemelen günümüzün karmaşıklığına, tekinsizliğine ithafen koydu; ama dost acı söyler: Bu başlık albümün statüsünü de iyi özetliyor. Darmaduman, her şeyden önce fazlasıyla aceleyle getirilmiş bir albüm izlenimine sahip. Gitar riffleri yer yer alakasız, birkaç şarkının sözlerinde verilmek istenen mesaj açık değil, çok da sırıtan sözler. (Saldırma bana seni yerler/Azdırma beni seni yerler)
Elbette başarılı şarkılar da var. Albümün yarısı protest şarkılardan oluşuyor. Eyvallah'ı artık hepimiz biliyoruz, seviyoruz zaten. Ama bu protestlerin içinde en baba şarkı şüphesiz Köpekler. Geriye kalan şarkıların bir kısmı karşılıksız aşk üzerine, diğerlerinin konusu ise belirsiz ve garip duruyorlar. Deli'nin başlangıcında Kaan Tangöze'nin yaptığı "ilginç" vokal buna bir örnek...
Bunca yıllık Duman hayranıyım, bu adamlardan daha fazlasını beklerdim. Biraz daha fazla uğraşla bu albüm Duman külliyatında önemli bir yere sahip olabilirdi. Ama şimdilik, önceki çalışmaların altında ezilecekmiş gibi duruyor.
Dinleyin: Köpekler - Melankoli - Eyvallah
İzleyin: Eyvallah (Altyazılı)

14 Eylül 2013 Cumartesi

Mini İnceleme: Let Love In

9.7/10
İşte karşınızda su götürmez gerçek: Nick Cave gibi bir dahinin elinden çıkan bir çalışma, kalite olarak asla belli bir seviyenin altına düşmez. Sadece müzik alanında da değil üstelik: Yazdığı romanlar olsun, şiir kitapları, senaryolar olsun; filmlerde oynadığı küçük roller olsun; henüz Nick Cave'in başarısız bir performansına rastlayan olmadı daha.
Grubuyla 30 yıldır süregelen ortaklık sonucu The Bad Seeds, Cave'in soyadı gibi oldu artık. 1994 tarihli bu pek karanlık, adıyla da ironi içeren albüm de The Bad Seeds külliyatı içindeki en önemli eserlerden... Dahası, grubun belki de en ünlü, en çok cover'lanan şarkılarını içeriyor.
Şarkı sözleriyle Cave bize karanlık hikayeler anlatıyor yine, bunu yaparken insanı etkilemeyi de iyi başarıyor o müthiş vokalleriyle. Enstrümanlar da yanıyor adeta... Her şey olması gerektiği gibi müthiş. Açılış parçası Do You Love Me? ünlü The Bad Seeds şarkılarından. Albümün karanlık temasını da çok iyi ifade ediyor. Ardından gelen Nobody's Baby Now, albümün en yumuşak yapılı şarkısı olsa da aşkta verilen acı dolu bir kaybı anlatıyor. Loverman'a gelecek olursak... işte albümün en ünlü parçası hiç şüphesiz budur ki Metallica bile orijinalinden daha ünlü bir cover'ını yapmıştır. Jangling Jack alümün en tekinsiz parçalarından. Red Right Hand dizi-film soundtrack'lerinde yer bulmuştur kendine. İsim babası parça I Let Love In'den sonra da albüm sürükleyiciliğini korur, ve giriş şarkısının daha slow bir versiyonuyla perdeyi kapatır.
Let Love In, bir grubu tanımak ve dinlemeye başlamak için en doğru albümlerden. Bir kulak verin, hemen ruhunuza dokunur zaten...
Dinleyin: Do You Love Me? - Nobody's Baby Now - Loverman - Red Right Hand
İzleyin: Glastonbury 1994

9 Eylül 2013 Pazartesi

İnceleme: Zaireeka

6.8/10
Yayınlandığı 1997'de kritikleri tam anlamıyla ikiye bölmüş bir albüm var şimdi sırada. Bu durumun nedenini albümün konseptini ilk kez duyunca bile anlıyor insan: Albümün kapağında belirtildiği üzere bu kayıt, 4 farklı disk içeriyor. Peki albümdeki 8 şarkı toplamda 45 dakika sürüyorsa, buna neden ihtiyaç var? Çünkü her diskte farklı şarkılar yok. Aynı şarkıların farklı kısımları var. Anlamlı bir müzik elde etmek istiyorsanız diskleri 4 farklı player'a takıp, çalmaya aynı anda başlatmalısınız.
Bu delilik, yaratıcılık, ne derseniz deyin artık; bunun gibi sıradışı fikirler, tam da dünyanın en sıradışı grubu Flaming Lips'ten beklenecek şey. Adamlar daha geçen yıl sınırlı üretilmiş kafatasları içinde servis edilen 24 saatlik bir şarkı kaydettiler; üstüne bir de 24 saat içinde 8 konser vererek daha önce Jay-Z'nin elinde tuttuğu dünya rekorunu kırdılar. Kendi şirketleri ise efsanevi King Crimson albümü In The Court of The Crimson King'in baştan sona çeşitli gruplarca cover'landığı bir albüm yayınladı. (Daha önceden de Dark Side of the Moon'u baştan sona kaydetmişlikleri var.) Bazılarını bizzat grup lideri Wayne Coyne'un yönettiği özgün müzik videoları da mevcut grubun külliyatında. Yani hiç boş durmuyorlar, müzikte 30 yılı devirmiş olmalarına rağmen bir durulma söz konusu bile değil. Bu sıradışı albüm fikri de onların yaratıcılığının bir ürünü.
Neyse ki zaman geçti, internetten dinleme devri geldi de, biz böyle bir zahmete girmeden de açıp dinleyebiliyoruz albümdeki parçaları. Diğer albümlerine göre deneysel sularda fazlaca takılan bir albüm Zaireeka. Uzun, dingin ve büyük ölçüde enstrümental şarkılardan mürekkep. Şarkılar da bu deneyselliği desteklercesine sıradışı isimlere sahip zaten: Giriş şarkısı Okay I'll Admit That I Really Don't Understand, ismiyle adeta albüme ısınmaya çalışan dinleyicilere göz kırpmış. Ayrıca en kolay ısınabileceğiniz parça da bu olacaktır, yakalayıcı bir ritmi var ve albümün temposunu yüksek tutuyor. Bundan sonraki şarkılar da kolay dinleniyor, işiniz varken arka fon müziği olarak güzel giderler. Gerçi müzik ara ara insanı tedirgin eden kavşaklara sapmıyor da değil. Ama deneysel albüm dediğin sürprizli olur zaten. Riding to Work in the Year 2025 (Your Invisible Now)dan A Machine in India'ya psychedelia'nın güç aldığı "kafa kıyaklığı" hissini sürekli alıyorsunuz.
Zaireeka, Flaming Lips dinlemeye başlamak için doğru albüm olmayabilir. Ama olur da kendinizi bu çılgın adamların müziğine kaptırırsanız, bu albüme de bir uğramanız gerekir. Her şeyden önce duyduğunuz sıradışı saygı hissi gereği...
Başlangıç İçin Dinleyin: Okay I'll Admit... - Riding to Work... - The Big Ol' Bug...
İzleyin: Zaireeka (4 Vinyls)

6 Eylül 2013 Cuma

Mini İnceleme: King of the Sugarcoated Tongues

7.8/10
Bu grubu keşfetmemi tamamıyla Twitter'a borçluyum. Eğer bir radyo programcısının tweet'ini cevaplamasaydım, o da bana asla "haftanın grubu" seçtikleri The Sunpilots'ı önermeyecekti. Bunun üstüne sitelerini ziyaret ettim ve böylece de bu albümü dinlemiş oldum. Anlayacağınız internetin sunduklarını küçümsememek gerek.
Söz konusu gruptan ve albümlerinden bahsedeyim kısaca. 2006'da kurulmuş Avustralyalı bir grup The Sunpilots. İndie tarzındaki ilk albümleri Living Receiver Avusrtalyalı kritiklerce "yılın indie albümü" seçilmiş. Yıl 2008. Basın onlardan övgüyle bahsediyor, başarılı bir başlangıç.
Dört sene sonra, 2012'de bu 2. albümlerini piyasaya sürdüler. Tarzlarını değiştirmiş, yenilenmiş bir halde. Baştan sonra bir progresif rock albümü yapmışlar. Şarkıları kolaylıkla sevebilirsiniz. Başarılı bir çalışma. Albümün tamamı, grubun sitesinden bedavaya indirilebiliyor. Bir kulak verin bu adamlara.

Başlangıç İçin Dinlenecek Parçalar: 3 Minutes to Midnight - The Captain - Sex and TV

İzleyin: The Piper's Mirror

4 Eylül 2013 Çarşamba

Nostaljik İnceleme: The Wall

10/10
Geçen ay tanık olduğum görsel-işitsel-teatral rock operasının sadece işitsel olan bölümü üstüne biraz gecikmeli de olsa bir inceleme yapma ihtiyacı duydum. Çok sayıda müzikseveri böylesine etkilemiş bir albüm en azından bunu hak ediyor bence.
Bu albümün hikayesi kadar, fikir olarak Roger Waters'ın kafasında nasıl şekillendiği de bilinir: Pink Floyd şöhrete kavuşmuştur ve 2 yeni albümle itibarını ve hayran kitlesini arttırmaktadır. Animals albümünün tanıtım turnesinin son duraklarından birinde bir seyircinin saygısız davranışlarına çok öfkelenen Waters, herkesin gözü önünde adamı sahneye çağırır, yüzüne tükürüp yerine geri yollar. Sonradan bu tavrına üzülen Waters, "insanlar arasında iletişimi zorlaştıran hayali bir duvar" konsepti üstüne bir albüm yazmaya başlar. Yani hikaye basittir ama özünde çok derindir. Sonuç öyle etkileyicidir ki albüm anlattığı basit hikayeden çok daha evrensel görünür ve bugün bir klasik haline gelir.
Albümden uyarlanan aynı adlı filmde; her şarkının hikayedeki rolü, neyi anlattığı daha iyi anlaşılıyor. Ama izlemeyenler ve bu hikayeye o kadar aşina olmayanlar için albümün üstünden baştan sona geçmekte fayda var: Hikayede başrol Pink adındaki (filme göre) rock yıldızına aittir. Waters, bunu ilk zamanlarda yalanlasa da, Pink'i şekillendirirken hem kendisinden, hem de grubu psikolojik çöküntü yüzünden terk edip sonraki yıllarda içine kapanan grubun eski lideri Syd Barrett'tan esinlenmiştir. Görkemli ve ilgi uyandırıcı girişin ardından (In The Flesh?) Pink'in çocukluk yıllarıyla hikaye başlar (The Thin Ice). Babası 2. Dünya Savaşı'nda şehit düşer (Another Brick In The Wall Part I), çocukluğu boyunca okuldan nefret ederek (Another Brick In The Wall Part II), onunla fazla ilgilenmeyen annesinin yanında (Mother) büyür. Bütün bu acı anıların her biri, onun 'Duvar'ını oluşturan birer tuğladır. Yıllar geçer, bir kadın hayranının önünde çılgına dönen Pink (One of My Turns) sonrasında bundan pişmanlık duyup (Don't Leave Me Now) depresyona girer. Sonunda Duvar'ı tamamlanır ve dış dünyayla iletişimini tümden keser (Goodbye Cruel World). Bu noktadan sonra söylediği "Uçacak gücüm var ama uçacak yerim yok" sözleri(Nobody Home), Pink'in yaşadığı bunalımı en etkileyici şekilde özetleyen kısımdır muhtemelen. Daha sonra silkinip 'gösteriyi devam ettirir' (The Show Must Go On) ancak bu defa da son derecede faşist bir adam olup çıkmıştır. (Özellikle Waiting for the Worms'ta) Hikayenin sonunda Pink fazla ileri gittiğini kabul eder (Stop) ve neye dönüştüğünü sorgular, kendini hayali bir mahkemeye (The Trial) çıkarır.
Sağlam hikayesi ve gerçekçiliği arttırmak için albüm boyunca yerleştirilmiş ses efektleiyle The Wall, bir albümden çok daha fazlasıdır kesinlikle, işitsel bir tiyatro oyunudur. Kendisi ve ruhu değişkendir, Pink karakterinin ruh haline uygun bir şekilde. İçinde kayboldukça ne kadar büyük ve sağlam bir emeğin ürünü olduğunu düşünürsünüz. Ve her sanat eseri gibi, o da zaman zaman tartışmaların hedefi olmuştur. Another Brick... single olarak yayınlandığında şarkının fikrini yanlış anlayıp Waters'ı kibirlilikle suçlayan eleştirmen sayısı çoktur mesela.
Eğer Dark Side of the Moon, grubun başyapıtı ise, The Wall da kült yapımıdır.

Başlangıç İçin Dinlenecek Parçalar: Another Brick...Pt.2 - Mother - Goodbye Blue Sky - Hey You - Comfortably Numb

İzleyin: Pink Floyd The Wall (film)

Merakla Beklenen Albümler - Geri Sayım (No.2)

10. Paul McCartney - New (14 Ekim)

Dinleyin: New














9. Duman - ? (Eylül)

Dinleyin: Eyvallah

8. Alter Bridge - Fortress (25 Eylül)
Dinleyin: Addicted to Pain















7. Arcade Fire - Reflektor (29 Ekim)

Takip Edin: Resmi Site

6. Moby - Innocents (1 Ekim)
Dinleyin: The Perfect Life , A Case For Shame , The Lonely Night













5. Dream Theater - Dream Theater (24 Eylül)
Dinleyin: The Enemy Inside














4. Nine Inch Nails - Hesitation Marks (3 Eylül)
Dinleyin: Copy of A , Find My Way , Came Back Haunted , Everything











3. Arctic Monkeys - AM (6 Eylül)
Dinleyin: Do I Wanna Know? , R U Mine? , Why'd You Only Call Me When You're High?













2. Manic Street Preachers - Rewind the Film (16 Eylül)
Dinleyin: Rewind the Film , Show Me The Wonder














1. Pearl Jam - Lightning Bolt (14 Ekim)
Dinleyin: Mind Your Manners

1 Eylül 2013 Pazar

İnceleme: ...Like Clockwork

9.3/10 
NME geçen aylarda "rock'ın en belalı grubu" şeklinde çevrilebilecek bir ifade kullandı QOTSA hakkında. Kısaltması kendinden havalı, müziklerini seven var sevmeyen var. Şahsen büyük hayranlarıyım bu adamların. Stoner rock'ın sayılı temsilcileri arasındalar, 2002 tarihli o meşhur albümleri Songs for the Deaf ise yayınlandığı günden beri en iyi albüm listelerinde kendine yer buluyor.
2008'le birlikte grup dağılmaya yaklaştı, herkes kendi yoluna gitti. Solo albümler, başka projeler... Ara ara yeni albüm yapmaya heves etseler de birkaç aksilik çıktı. 2010'da nevi şahsına münhasır müzik adamı ve topluluğun lideri Josh Homme, ameliyat masasında kısa bir süreliğine "öldü". Birkaç dakika sonra hayata döndüğünde yaşamda yeni bir perspektife sahipti artık.
Bu yeni albüm söz yazarı Homme için böyle bir dönemin hemen ardına rastlıyor işte. Etkilenme ve değişim albümde baştan sona kendini belli ediyor. Sözlerde benliğini bulma arayışı hep sürüyor: 'If life is but a dream, then wake me up.' Eski albümlerin pasif karamsarlığı da bir ölçüde geride kalmış: 'I survived, I'm alive, hooray!' Karmaşık duygular hakim durumda: 'I wanna suck, I wanna lick, I wanna cry, I wanna spit. Tears of pleasure, tears of pain, they trickle down your face the same.'
Şarkıdan şarkıya değerlendirmeye geçecek olursak. Keep Your Eyes Peeled albümün tekinsiz, karanlık ve biraz da gotik yanını tanıtan, sağlam bir giriş parçası. Ardından gelen albümün ikinci single'ı I Sat By The Ocean, melodisiyle kulağa Blur şarkısı Coffee and TV'nin yeni bir uyarlaması gibi geliyor. Üçüncü parça The Vampyre of Time and Memory, albümde slow bir geçiş parçası görevi üstleniyor. If I Had A Tail aynı anda hem karanlık hem de dans ettiren bir şarkı. Albümden çıkan ilk single My God Is The Sun yerim deyindeyse ortalığı yıkıyor, albümün en enerjik şarkılarından ve şimdiden bir QOTSA marşı olma yolunda ilerliyor. Kalopsia albümün en karmaşık ruhlu şarkısı, bir ninni gibi başlayıp şaşırtıcı virajlara giriyor. Fairweather Friends uygun koşular sağlanırsa albümden çıkan en büyük hit şarkıya dönüşebilir, potansiyeli var. Sekizinci şarkı Smooth Sailing yakalayıcı melodisiyle sizi rahatlıkla dans ettirebilir. I Appear Missing iyi kotarılmış, dört dörtlük bir depresyon şarkısı. Albümün isim babası ...Like Clockwork bu albümü kapatmak için muhtemelen en güzel yol. Melankolisi, büyüleyici piyanosu ve Homme'un etkileyici vokaliyle sizi alıp götürüyor uzaklara.
Konuk sanatçı listesi iştah açan derecede zengin. Bu 'heavy' müzisyenler arasında Alex Turner, Dave Grohl, Trent Reznor, Mark Lenagan, Nick Oliveri ve Sir Elton John bulunuyor. Rolleri oldukça mütevazı roller, ama dikkatli dinlerseniz geri vokalde varlıklarını fark edebilirsiniz.
İyi haber; bu sadece grubun takipçilerinin değil, herkesin sevebileceği bir dönüş albümü. Değişik virajlara giren, sizi şaşırtan ve hiç sıkmayan bir 45 dakika boyunca dinletiyor kendini. Yıllar içinde efsane statüsüne yükselecek mi, göreceğiz.

Başlangıç İçin Dinlenecek Parçalar: I Sat By The Ocean - Fairweather Friends - I Appear Missing - ...Like Clockwork

İzleyin: ...Like Clockwork by Boneface (aşağıda)

May "The Wall" Be With You... (4)

Ani nedenlerle yazımı bugün noktalama kararı aldım. Velhasıl kelam, güldük eğlendik, yandaki resimde gördüğünüz Duvar'a çarpan uçak gibi değişik dekor ve efektlere hayret ettik, protestolara katıldık, saygı duyduk ve bir güzelim gecenin daha sonuna geldik. Konserden videoların geri kalanı aşağıda. Başka bir konser eleştirisinde görüşene dek, sağlıcakla kalın... (Sanki başka bir eleştiri yazacağıma eminmişim gibi... Bana bakmayın siz...)
Hey You
Is There Anybody Out There?
Nobody Home/Vera/Bring The Boys Back Home