10/10
Geçen ay tanık olduğum görsel-işitsel-teatral rock operasının sadece işitsel olan bölümü üstüne biraz gecikmeli de olsa bir inceleme yapma ihtiyacı duydum. Çok sayıda müzikseveri böylesine etkilemiş bir albüm en azından bunu hak ediyor bence.
Bu albümün hikayesi kadar, fikir olarak Roger Waters'ın kafasında nasıl şekillendiği de bilinir: Pink Floyd şöhrete kavuşmuştur ve 2 yeni albümle itibarını ve hayran kitlesini arttırmaktadır. Animals albümünün tanıtım turnesinin son duraklarından birinde bir seyircinin saygısız davranışlarına çok öfkelenen Waters, herkesin gözü önünde adamı sahneye çağırır, yüzüne tükürüp yerine geri yollar. Sonradan bu tavrına üzülen Waters, "insanlar arasında iletişimi zorlaştıran hayali bir duvar" konsepti üstüne bir albüm yazmaya başlar. Yani hikaye basittir ama özünde çok derindir. Sonuç öyle etkileyicidir ki albüm anlattığı basit hikayeden çok daha evrensel görünür ve bugün bir klasik haline gelir.
Albümden uyarlanan aynı adlı filmde; her şarkının hikayedeki rolü, neyi anlattığı daha iyi anlaşılıyor. Ama izlemeyenler ve bu hikayeye o kadar aşina olmayanlar için albümün üstünden baştan sona geçmekte fayda var: Hikayede başrol Pink adındaki (filme göre) rock yıldızına aittir. Waters, bunu ilk zamanlarda yalanlasa da, Pink'i şekillendirirken hem kendisinden, hem de grubu psikolojik çöküntü yüzünden terk edip sonraki yıllarda içine kapanan grubun eski lideri Syd Barrett'tan esinlenmiştir. Görkemli ve ilgi uyandırıcı girişin ardından (In The Flesh?) Pink'in çocukluk yıllarıyla hikaye başlar (The Thin Ice). Babası 2. Dünya Savaşı'nda şehit düşer (Another Brick In The Wall Part I), çocukluğu boyunca okuldan nefret ederek (Another Brick In The Wall Part II), onunla fazla ilgilenmeyen annesinin yanında (Mother) büyür. Bütün bu acı anıların her biri, onun 'Duvar'ını oluşturan birer tuğladır. Yıllar geçer, bir kadın hayranının önünde çılgına dönen Pink (One of My Turns) sonrasında bundan pişmanlık duyup (Don't Leave Me Now) depresyona girer. Sonunda Duvar'ı tamamlanır ve dış dünyayla iletişimini tümden keser (Goodbye Cruel World). Bu noktadan sonra söylediği "Uçacak gücüm var ama uçacak yerim yok" sözleri(Nobody Home), Pink'in yaşadığı bunalımı en etkileyici şekilde özetleyen kısımdır muhtemelen. Daha sonra silkinip 'gösteriyi devam ettirir' (The Show Must Go On) ancak bu defa da son derecede faşist bir adam olup çıkmıştır. (Özellikle Waiting for the Worms'ta) Hikayenin sonunda Pink fazla ileri gittiğini kabul eder (Stop) ve neye dönüştüğünü sorgular, kendini hayali bir mahkemeye (The Trial) çıkarır.
Sağlam hikayesi ve gerçekçiliği arttırmak için albüm boyunca yerleştirilmiş ses efektleiyle The Wall, bir albümden çok daha fazlasıdır kesinlikle, işitsel bir tiyatro oyunudur. Kendisi ve ruhu değişkendir, Pink karakterinin ruh haline uygun bir şekilde. İçinde kayboldukça ne kadar büyük ve sağlam bir emeğin ürünü olduğunu düşünürsünüz. Ve her sanat eseri gibi, o da zaman zaman tartışmaların hedefi olmuştur. Another Brick... single olarak yayınlandığında şarkının fikrini yanlış anlayıp Waters'ı kibirlilikle suçlayan eleştirmen sayısı çoktur mesela.
Eğer Dark Side of the Moon, grubun başyapıtı ise, The Wall da kült yapımıdır.
Başlangıç İçin Dinlenecek Parçalar: Another Brick...Pt.2 - Mother - Goodbye Blue Sky - Hey You - Comfortably Numb
İzleyin: Pink Floyd The Wall (film)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder